Bumerang

26 Temmuz 2014 Cumartesi

Biraz da Güzelleşelim...




Merhaba, bugün kendime bir güzellik yapıp, sevgili Seyhan'ın hediyesi Citybeauty de cilt bakımı yaptırdım. İstanbul'un iki yakasında da bir çok şubesi olan Citybeauty'nin Acıbadem Şubesinde bayram öncesi yoğunlukta, şükür ki randevu bulabildim. 40'a yaklaşırken hafiften kendini belli etmeye başlayan çizgilerim olsa da, ağır makyaj yapmadığım ve cildimi temiz tutup, nemlendirdiğimden olsa gerek, hiç cilt bakımına ihtiyaç duymamıştım. Ayrıca beni tanıyanlar bilirler,  huysuzumdur biraz. Teknolojiye yapışık olduğumdan, beni oyalayacak bir cihaz olmadan doktora bile gitmem. Açıkcası giderken de acaba telefona falan bakabilir miyim, gözümü kapatırlar mı diye gerilmedim desem yalan olur. Ama kapıdan girer girmez anladım ki, ilgili ve samimi personel sayesinde evimin rahatlığında zaman su gibi akıp gidecek.


Şimdi gelelim yapılan işlemlere ve kullanılan ürünlere...

Önce cildime bakılıp, uygun ürünler seçildi. Babor marka cilt ürünlerinden "Mild Cleanser Foam" ile yüzüm ve boynum temizlendi, ardından yine aynı markanın "Mild Peeling" ürünü ile peeling yapıldı. Sonrasında yüzüme buhar verilerek gözeneklerimin açılması sağlandı. Sıkma işlemi sonrasında Babor'un "Intense Calming Mask" ürünü yatıştırıcı toz maske ile karıştırılarak yüzüme uygulandı.

Bu da bendenizin maskeli hali

Maske sanırım 15 dk kadar yüzümde kaldı. Bu arada ben rahat durmadım tabi ki, yapılan işlemleri tek tek telefonuma işledim. Maske temizlendikten sonra yüzüm için yine Babor'un "Collagen Booster Fluid" ve göz çevrem için de "Sensational Eyes" ürünleri kullanılarak rahatlatıcı bir yüz masajı eşliğinde cildime uygulandı. 


 Bakım sonrasında ışıl ışıl parlayan cildimi görünce şaşırmadım dersem yalan olur.


Bunlar da kullanılan Babor marka ürünler. İsterseniz Citybeauty'den temin edebiliyorsunuz.




İşte beni güzelleştiren Aliye Hn. ile ürünler ve Citybeauty hakkında bilgi veren Gizem Hn.

Gizem Hn. cilt bakımım tamamlandıktan sonra beni Hypoxi ile tanıştırdı. Bölgesel zayıflamada etkili, yağ asitlerini harekete geçiren özel kıyafetler giyildikten sonra 4 farklı Hypoxi cihazının içinde fazlalıklarınızdan kurtuluyorsunuz. Cihaz, fitness ve vakum terapisini birlikte sunuyor. 


Özel kıyafetler giyildikten sonra cihaza alınıyorsunuz.


Cihazın dıştan görünüşü


Cihazın içten görünüşü


Özel kıyafetlerin içindeki bu kabarcıklar vakum ve basınç ile yağlı bölgelerdeki yağ asitlerini harekete geçirerek ve egzersiz sırasında kaslara taşınarak yağların yakılmasını sağlıyor.


Aynı sistemle çalışan koşu bandı. (Diğer iki cihaz işlemde olduğundan resimlerini çekemedim)



Burası da Citybeauty'nin giriş bölümü, yan tarafında randevunuzu beklerken oyalanabileceğiniz sevimli bir balkonu var.


Girişte bulununan bu panoda sosyal medyada Citybeauty'i takip edebileceğiniz adresler verilmiş


Citybeauty'le tanışmamı sağlayan Seyhan'a ve Citybeauty ekibine tekrar teşekkür ediyorum. 


Ben uygulamadan ve ürünlerden çok memnun kaldım, artık düzenli olarak yaptıracağım, hadi siz de kendinize bir güzellik yapın...

Sevgiler Başak 

20 Temmuz 2014 Pazar

Maymunlar Cehennemi Şafak Vakti


Şu an vizyonda olan "Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti" bugünkü konumuz. Filme geçmeden bugüne kadar çekilmiş olanlara da değinelim isterim.

Bizim nesil "Maymunlar Cehennemi" serisini iyi bilir. Tek kanalımız olan TRT, Pazar günleri yayınlardı. Ağzım açık hayran hayran izlerdim Dr. Zira ve Cornelious'un insanlara yardım edişlerini. Videoya kaydetmiştim serinin yayınlanan bütün bölümlerini. Yasak bölge insanlarından korkardım ama, ileri sarıp yine de izlerdim. O zamanki teknoloji ile bile oldukça başarılı bir yapımdı. Müzikler, kostümler, makyaj seyretmeye doyamazdım. Ama filmin bir açılış sahnesi vardı ki gülmekten katılırdım. Taylor yani Charlton Heston, kabinde uyuyan arkadaşlarının yanına gitmeden önce puro yakardı uzay gemisinin içinde. Hadi yaktın onda değilim de küllük olmadığından pencerenin kenarına iliştirdiğinde kopardım işte. Hala izlememiş olan varsa yenileri izlemeden mutlaka eskileri bir görsün derim.

2001' de yeni versiyonu çekilen filmse bana göre tam bir fiyaskoydu. 2011'de çekilen "Maymunlar Cehennemi: Başlangıç" filmi ise umutlarımızı kara çıkarmadı, görsel bir şölen, insan ve maymun arasındaki benzerlikler, sevgi, güven konuları ince ince işlenmiş güzel bir filmdi. Bu filmin devamı niteliğinde olan "Şafak Vakti"de efektler, konu, kostüm, duygusal gelgitlerle yine oldukça doyurucu. Konusuna gelince;

İlk filmdeki zeki maymun Caesar, arkadaşları ile köprüyü geçip ormana kaçalı 10 sene olmuştur. Caesar ve arkadaşları kendi çaplarında bir medeniyet kurmaya başlamıştır, artık tüm maymunlar işaret diliyle anlaşabiliyorlardır. Caesar aile kurmuş, yeni bir bebeği olmuştur. Ergen oğluna bir türlü söz geçiremiyordur. Bu sırada ilk filmden hatırlayacağınız virüs, insanlığı kırıp geçirmiş, bir grup bağışıklık sağlayan insan bir arada yaşamaya başlamıştır. Enerjileri tükenmek üzeredir. Yeni enerji kaynağı da Caesar'ın kolonisinin yakınındaki barajın çalıştırılmasıyla mümkündür. Yaşamları buna bağlıdır. Malcolm küçük bir grupla barajı kontrol ederken maymunlara rastlar ve Caesar ile barajda çalışmak üzere anlaşır. Ama insanların içinde de, maymunların içinde de birbirinden nefret eden ve savaş isteyenler olunca, kaçınılmaz olarak ortalık karışır ve savaş başlar. Bu karışık ortamda da iyi yine iyidir ve insan maymun ayırmadan yardım eder.

Filmden Kareler










!!!Dikkat buradan sonrası spoiler içerir!!!

Filmde Caesar ilk filmde kurtardığı ve dostu sandığı Koba'dan öyle bir darbe yer ki, Koba'ya "sen maymun değilsin" der.

Birde filmin sonunda Caesar öyle bir bakıyor ki 3D olarak gözlerimizin içine, insanın içi bir garip oluyor, demedi demeyin.

1968 yapımı "Maymunlar Cehennemi" benim izlediğim ilk bilim kurgu filmidir.  Hayatımda özel bir yeri var. Ama torpil yapmıyorum. Son iki film gerçekten günümüze uyarlanmış güzel yapımlar. Eskilerini de yenilerini de kesinlikle izlemenizi tavsiye ederim.

Sevgiler Başak

6 Temmuz 2014 Pazar

Portekiz-Lizbon Seyahati 2. Bölüm (Sintra-Cascais-Cabo Da Roca)


Yaklaşık 5 saatlik yolculuğun ardından, Tejo Nehrinin yanında kiraladığımız eve yerleşiyoruz. Ve hemen kendimizi nehrin kenarına atıyoruz. Evin balkonundan da gördüğümüz Vasco Da Gama Köprüsünün altından geçerek Parkque Das Naçoes bölgesini geziyoruz.







Oldukça büyük olan parka, spor yapmak için her yaştan insanın koşa koşa geldiğini görüyoruz. Yorgun olmamıza aldırmadan onlara eşlik ediyoruz. Biraz fotoğraf biraz hızlı yürüyüş şeklinde parkın sonuna kadar gidiyoruz. Yolda bir çok kafe ve restaurant var. Çıktığımız yer Vasco Da Gama Alışveriş Merkezi ve karşısında Oriente İstasyonu.


Anlıyoruz ki Oriente istasyonunu her gün düzenli ziyaret edeceğiz, çünkü üstü Tren, altı Metro istasyonu. Çıkışa yakın Teleferik var. AVM ile Oceanario arasında kısa bir mesafe ama keşfini son günlere bırakıyoruz. Bu kadar yorgunluk yeter deyip bir taksiye atlayıp eve geliyoruz. Evde yiyecek, içecek olmadığını hatırlayıp tekrar dışarı çıkıyoruz. 2 blok ötede sanki kimse gelmesin diye saklanmış büyük bir market buluyoruz. Alışveriş sonrası dönüş. Ertesi gün için hava durumuna bakıp, o haftanın en güzel günü olduğu için Sintra-Cascais-Cabo da Roca gezisi planlarımızı yapıyoruz. 

Sabah erkenden kalkıp balkonda köprüye nazır kahvaltımızı yaptıktan sonra yola çıkıyoruz. Evin hemen arkasında bulunan otobüs durağından 708'e binip Oriente'de iniyoruz. Sintra için treni sorup üst kata çıkıyoruz.


Sintra için "Mira Sintra Melecaz" trenine binip, "Cacem" istasyonunda inip tekrar "Sintra" trenine biniyoruz. Rossio'dan gelen trenle de sanırım burada birleşiyor. Lizbon Kart ile trenler ve aktarmalar ücretsiz. Yolculuk yaklaşık 40 dk. sürüyor. Yol boyunca Lizbonun farklı yerlerini görüp, Portekizin simgelerinden olan, camlardan dizi dizi sarkan çamaşırları görüyoruz. Yol boyunca eşime güneş batmadan Cabo Da Roca'ya ve Cascais'e (okyanusa ayağımı sokmadan ölsem dönmem) gideceğimizi ısrarla belirtip, Sintra içinde ona göre plan yapalım diyorum ama sadece Pena sarayını gezmek bile saatler alıyor. Trenden indiğimiz yerde Otobüsler arka arkaya bekliyor. 434 No'lu otobüs tepeye Pena Sarayına kadar çıkıyor. Önünde de 403 Cabo Da Roca otobüsü. Aklım onda kalarak 434'e biniyoruz. AAA! Oda ne! Lizbon Kart bu otobüslerde geçersiz. Şöförle konuşup hem o bölgede hem de 403'de geçerli "Bilhete Turistico" biletlerine kişi başı 12 Euro bayılıp, yolumuza devam ediyoruz.


Pena'ya çıkarken yolda kalabalık bir merkez görüyoruz, dönüşte gezeriz diye inmiyoruz. 

Pena Sarayındayız. Giriş Lizbon Karta indirimli. Girişte Müze ve park için ayrı ücret ödüyorsunuz. Tavsiyem tüm günü orada geçirecekseniz ikisini de alın yoksa bütününü dolaşmanız neredeyse imkansız. Bir de sarayın olduğu bölüme girişteki otobüsle çıkmayın, orman içerisinde bol oksijenli kısa bir tur, günün geri kalanı için enerji toplamanıza yardımcı oluyor.

Pena Sarayının da içinde olduğu parkın haritası gezilecek çok fazla yer var








Sarayın girişinde solda bulununan bu bölüm, altı hediyelik eşya dükkanı, üstü ise kafe olarak hizmet veriyor.











Sarayın restorasyonu devam ediyor

Saray içerisinde bir de vitray sergisi var



Saray mensuplarının yemek takımları


Yemek Salonu

Sarayın mutfağı, Kralın odasından daha büyük





Saraydan sonra bu kaleyi ziyaret edebilirsiniz

Pena Sarayından çıktıktan sonra geldiğimiz otobüs ile aşağıya doğru iniyoruz. Çıkarken gördüğümüz merkezde iniyoruz. 



Kendi gibi tatlı mısır patlağı satan amcadan alınan mısırla rejim bozulurken


Palacio Nacional
Yazının devamı