Bumerang

18 Nisan 2014 Cuma

Bir Cihan Kafes / İclal Aydın







"Zorba itaatkarın üzüntüsüyle beslenir"


       İclal Aydın'ın Artemis yayınlarından çıkan "Bir Cihan Kafes"adlı romanı bugünkü konumuz. Çıktığı günlerde bir soluk da okuduğum kitabı, yakın zamanda annesi ve anneannesinden bahsederken 3 nesilin nasıl birbirinden farklı olduğunu konuştuğumuz bir arkadaşıma da hediye ettim. 

       Bol flashback'li, bir eski bir yeni olaylarla örülü, heyecan içinde, sonra ne olmuş diye elinizden bırakamayacağınız, her kadının hayatından az çok bir parça bulabileceği muhteşem bir kitap.  Farklı hayatlar ama hep mutsuz, sevgisiz, hak edilmemiş yaşamlar, insana geldik gidiyoruz biraz da "benim hayatım" diye sorgulatacak bir roman.

       Ablasının namusunu korumak için istemediği bir adamla evlenen Samire, kızını doğurduğu gün kocası ölen, kızına hiçbir zaman yakınlaşamamış bir anne Yaşar, yurtdışından dönen ve Türkiye'de bekar ve çocuklu bir kadın olmakla yüzyüze kalan  ve aileyi bir arada tutmaya uğraşan Lorin.

      Üç nesil, üç kadın; Samire, Yaşar ve Lorin ve 4. nesil bir erkek Kaan, Lorin'in oğlu. Ayrı ayrı ama içiçe birleşen hayatlar ve birgün hepsinin yolunun bir evde kesişmesi. Ailede var olan mistik önseziler, geleceği görme, bedduaların birebir gerçekleşmesi de ayrı bir tat katmış romana.

      İclal Aydın'ı oldum olası çok samimi bulmuşumdur. Köşe yazılarını okurken de çok etkilemiştir beni. Aynı samimiyeti bu romanda da görüyoruz. Ben okurken çok keyif aldım, umarım sizler de seversiniz.

Sevgiler Başak

15 Nisan 2014 Salı

Tomb Raider "A Survivor is born" inceleme

       
 
          İlk çıktığı yıllardan beri oynadığım Tomb Raider serisinin son oyunu "A Survivor Is Born". İlk yılların bol bulmacalı hoplamalı zıplamalı oyunlarındaki cool Lara'nın havasının nereden geldiğini bu oyunda anlıyoruz. Çünkü bu oyunda Lara çok genç ve oyun boyunca tam bir yaşam savaşı veriyor. Böyle bir maceradan çıkan Lara'nın sonraki maceralarda korkusuzca yol alması normal. Diğer oyunlardan bence farkı, insani duygularının daha iyi hissettirilmesi olmuş. Yani bu Lara acıkıyor, acı çekiyor hatta korkuyor. Sonraki oyunlarda(daha doğrusu öncekilerde) hep aklıma gelen bu kız hiç üşümez mi, korkmaz mı, acıkmaz mı soruları bu son oyunda çözülmüş. Ayrıca oldukça fazla silaha sahibiz. Sıkça karşımıza çıkan kamp ateşlerinin başına çöktüğümüzde daha fazla yetenek edinmemiz, silahlarımızı geliştirmemiz de mümkün.


         Tüm seriyi oynamış bir oyunsever olarak Underworld ve bu son oyun benim favorim. The guardian of light  ise üzgünüm ama 1996 yılında çıkan ilk oyundan daha kötüydü bence. Son oyunda diğer oyunlarda olduğu gibi oyunun çözümüne baksam mı bakmasam mı diye hiç düşünmedim. Çünkü bu oyun diğerleri gibi çokca bulmacayla örülü bir şekilde ilerlemiyor. Yetenek ve hızlı karar verme daha önde bu oyunda. Bir güzellik de save'ler için yapılmış. Save'ler çok az geriden başlıyor bu şekilde oyundan kopmanız önlenmiş. Oyunda hint olarak kullanabileceğiniz L1 ile,  gideceğiniz yeri sarı bir ışık olarak görebiliyorsunuz ayrıca etrafta zararlı olabilecek, düşman, vahşi hayvan gibi unsurlar da kırmızı olarak görülüyor. Sürekli bir hayatta kalma heyecanıyla oynuyorsunuz oyunu, bu gerçeklik adrenalinize tavan yaptırıyor.



Gelelim konuya; Bir Japon efsanesinin peşine düşmeye karar veren Lara ve arkadaşları bir gemiyle yola çıkarlar. Bütün felaketleri mıknatıs gibi üzerine çeken kahramanımızın gemisi batar ve kendisini bir adada bulur. Ve hayatta kalma mücadelesi başlar....

Not:  Oyunun başlarında bir geyik vurmak zorunda kalan ve üzülüp "yazık amaaa" diyen ben oyunun ortalarında etrafta koşuşup duran tavuklara ok atarken buldum kendimi. Survivor kanıma mı işledi nedir?

Sevgiler Başak


Oyundan videolu bölümler: