Bumerang

13 Ekim 2014 Pazartesi

Safranbolu Seyahati 1. Bölüm


Merhaba, güzel bir bayram tatilinden sonra, tekrar beraberiz. Bu bayram, eşimle çoktandır görmek istediğimiz "Safranbolu" ya seyahat ettik. İstanbul'dan arabayla yaklaşık 5 saatlik bir yolculuğun ardından Safranbolu'dayız. Eşimin bana süpriz olarak rezervasyon yaptığı "Safran Konak"a (tıklayınız)yerleşiyoruz. Bağ evlerinin olduğu köyiçi mevkisinde yer alan konağa adım attığımız andan itibaren bir akrabamızın evine bayram ziyaretine gitmiş gibi samimiyet ve ilgiyle karşılanıyoruz. Odamıza refakat eden görevli hemen kahvaltı hazırlatayım size diye ayrılıyor yanımızdan. Eşim özel bir günümüzü kutladığımızı söyleyince, İşletmenin Müdürü Muzaffer Işık 2 suit, 5 delux odası bulunan konağın "Gelin" isimli suitini bize ayırmış.

İsterseniz öncelikle konağın tarihçesinden bahsedeyim sizlere. Konak Lakabı Kel Hamdi olan esnaf Hacı Memişlerden alınmış. 1880-1890 tarihleri civarında yapılan Konağın hemen yanında bulunan müştemiletta çalışanlar kalıyor o dönemde. Konağın sahibi keyfine o kadar düşkün ki yemekler bile konakta değil, müştemilatta pişirilip öyle servis ediliyor. Bizim kaldığımız oda konak sahibinin çalışma odası olarak kullanılmış. Odanın sedirli oturma bölümünün avizesinin hemen üzerinde o dönemden kalma, uğur getirsin diye konmuş dört yapraklı yonca var. Dört dönüm bahçe içerisinde konumlamış olan konağın girişinde 24 saat hizmet veren bir de restaurantı var. Biz teknoloji tutkunları için olmazsa olmaz wi-fi, otel genelinde ve odalarda gayet yeterli şekilde çekiyor. Ama konağın en güzel yanı odanızın camını açtığınızda mis gibi bir dağ havası sizi tazeliyor.


Safran Konak

Safran Konağın Müdürü Muzaffer Bey ile



Konağın bahçesi


Odamızın oturma bölümü


Odadan arka bahçeye bakış

Muzaffer Bey ve kendisi kadar candan ekibi

Odaya eşyalarımızı bırakıp aşağıdaki muhteşem bahçeye yerleşiyoruz. Kahvaltımız hemen hazırlanmış. Bu mevsimde açık havada olmanın verdiği iştahla kahvaltımızı ederken Muzaffer Bey geliyor. Konak ve bölge hakkında bizi bilgilendiriyor. Safranbolu'nun meşhur Kristal Teras'ının konakla aynı işletmeye ait olduğunu öğreniyoruz. Hatta istersek ertesi gün kahvaltı için oraya da rezervasyon yapabileceğimizi söylüyor. Konağın jestleri bitmiyor anlayacağınız. (Konakla ilgili bilgilere tekrar döneceğim)

Yol yorgunu olmamıza rağmen başlıyoruz gezmeye. İlk durak tarihi çarşı denen bölüm, burada aracınızı park edip yürümenizi tavsiye ederim çünkü çarşı sokakları çok dar ve trafik sıkışıklığı yaşanıyor. Merkezinde Batuta turizmin golf arabalarıyla şehir turu yapabileceğiniz bir hizmeti var. Sonra yaparız demeyin yer bulmak zor oluyor, rezervasyonlu çalışıyorlar. Biz adımızı yazdırıp çarşı içinde dolaşmaya başlıyoruz. Hediyelik eşya dükkanları en çok safran çiçeği kolonyası, sabunu, safranbolu evleri motifli tahta eşyalar ve lokum satıyor. Aşağıya inildiğinde, bakırcılar ve demirciler var. Buraları dolanırken Batutadan arıyorlar arabanız kalkıyor diye, hemen araçtaki yerimizi alıyoruz.








Kısa bir tur yeterli oluyor. Cinci hoca, çeşmeler, hamamlar, şehrin kanalizasyon sistemi, dericiler vs. Safranbolu hakkında bolca bilgi sahibi oluyorsunuz. Araçlar sizi aldığı yere yaklaşık yarım saat sonra bırakıyor. Sonrasında Hıdırlık tepesine çıkıyoruz. Burası Safranbolu evlerinin en güzel göründüğü yer. (Daha sonra tekrar çıkacağımız için detayları daha sonra anlatacağım)


Hıdırlık tepesinden sonra programımıza Bulak Köyü'nde Türkiye'nin 4. Büyük Mağarası olan"Mencilis" mağarasını ziyaretle devam ediyoruz.

Mağaraya çıkış çok dik merdivenli olduğundan, ayakları birbirine dolanmış ben


Mağaranın girişine bir kaç basamak kala mutluluğum tarifsiz


Her basamak bu manzarayı görmeğe değerdi




Toplam uzunluğu 6042 metre olan Mencilis Mağarası, birbirine bağlı 3 kattan oluşuyor.  Ancak mağaranın yalnızca 400 metresi ziyarete açık. Çok dik basamaklı merdivenlerden çıkılarak ulaşılan mağaranın içerisindeki havanın akciğerler üzerinde dinlendirici bir etkisi var. İnsan mağaraya girince tüm yorgunluğunu unutuyor.

Mağaradan çıkınca artık adım atacak halimiz kalmadığından konağımıza geri dönüyoruz. Muzaffer Bey bize yemeklerimizi hazırlatıyor, iştahla yiyoruz ve tarihi dokunun etkisiyle sıcacık konağımızda huzurla uyuyoruz.

Sevgiler Başak

Not:2. Bölümde Kristal Teras, Tokatlı kanyonu gezileri hakkında, pek yakında

29 Eylül 2014 Pazartesi

Nike Run İstanbul 2014 212x216




Merhaba. bir süre önce gerçekleşeceğini haber verdiğim Nike Run 212X216 koşusu dün yapıldı. Hava şartları uygun olmamasına rağmen, yaptığımız antremanlar hatırına eşimle yarışa girdik. Çok şükür alnımızın akıyla madalyamızı aldık. Geçen seneki yarıştan 7 dk. daha önce bitirdik ki bizim amacımız zaten kendi zamanımızla yarışmaktı. Gelelim etkinliğin detaylarına;

Etkinlik Suadiye Otelin önündeki yeşil alanda, denizin kenarında, sadece katılımcıların alındığı, çeşitli aktivitelerin olduğu bir bölgede yapılıyor. Ancak fırtına ve yağmurun etkisiyle çim alan balçık haline gelmiş olduğundan, geçen sene sahne önünde her türlü aktiviteye katılanlar, bu sene üstü kapalı ama yanlardan yağmur yedikleri alanlarda toplaştılar. Neyse ki yağmur 18:00 civarı durdu ve trainerlar eşliğinde ısınmaya başladık.  Sonrasında havanın düzelmesi büyük şanstı.




Millet ısına dursun, biz özçekimlerimizi(bu lafa da hastayım) yaptık

Bu sene 212 Avrupa yakası Sarı, 216 Avrupa yakası mavi tshirtlerle yarıştı. Ayrıca A-B ve C kategorileriyle profesyoneller ve keyfine yarışa katılanlar ayrıldı. Ayrıca geçen senenin aksine yarış ters yönden yapıldı. Yarış başlamadan önce yarışçılar antremanlarını Nike+ Running uygulaması ile kayıt altına aldı. Böylece 212 ve 216 araşındaki yarış gerçek yarıştan çok önce başladı. 212 daha çok koşarak ödülleri topladı. Tam olarak anlayamadım ama sanırım 212 kazandığı için seneye yarış Ortaköyde yapılacak.

Veeee 7 Km'yi yarış süresi içerisinde bitirerek maldalyalar alınır....




Allah kısmet ederse seneye yine yarıştayız, sizleri de bekleriz

Organizasyon iyi güzel ama hala bazı eksikler var. Özellikle 3. ve 5. kilometrelere konan su istasyonlarında önden gidenlerin kısa sürede suyu bitirmeleri ve arkadan gelenlerin bir damla su bulamaması çok sinir bozucu oluyor. Biz geçen sene de bunu yaşadığımızdan suyumuz yanımızdaydı.  Ama herkes söyleniyordu su yok diye. Bir uyarı da yarışçılara, yol boyunca atılan pet şişeler müthiş bir kirlilik yaratıyordu. Keşke organizasyoncular da bir kaç çöp bidonu bıraksalardı ortalık böyle pet şişe kaynamazdı. Bir de yarış sonrası kaçıncı olduğumuzu görüyoruz ama kaç kişi içinde, kadın erkek kaç katılımcı var bunları göremiyoruz. umarım sonraki yarışlarda bu sorunlar çözülür.

Öyle böyle güzel bir organizasyonu daha bitirdik, organizasyoncuların ellerine, katılanların ayaklarına sağlık, Nike'ın da karına bereket....

Sevgiler Başak